7 Ağustos 2009 Cuma

4. GÜN

Dün gece Paluri otelde kaldık. Paluri, ateşten sıçrayan kıvılcım demekmiş Lazca. Bu adın verilmesinin nedeni , otel inşaat halindeyken yangın çıkmış. Palur otel olacakken, Paluri olmus. Palur da zaten Hopa'da bir dağ ismi. Otel yeni ama hala yangından kalan bir koku var. Bunun dışında iyiydi. Saat 07.00 gibi yola çıkıyoruz. İstikamet Uzungöl. Yaklaşık iki saatlik yolumuz var. Bugün artik önden üçüncü koltuğa geldik. Yarın en ondeyiz,yaşasın. Yolumuz uzun birazcık. Aslında Uzungöl, Solaklı deresinin heyelan sonucu kapanması sonucu oluşmuş bir göl. Uzungol Çaykara ilçesine bağlı. Virajli bir yol ama düzgün bir yol. Sağlı sollu mısır tarlaları arasından geçiyoruz.





Uzungöl hakkında çok fazla bilgim yoktu buraya gelene kadar ama sanirim buyuleyici bir guzelliği var, öyle tahmin ediyorum. Uzungöl güzel bir yer. Solaklı deresinde olan heyelan sonucu göl ortaya çıkıyor demiştim. Galiba bu yüzden suyu çok berrak değil. Gölün manzarası çok güzel. Resim çektirecekseniz caminin tam karşısından çektirin, boylece camiyi, gölü ve ufacık adayı da ayni resim içerisine alabilirsiniz. Gölün sağ kenarına duvar yapılmış. Bu duvar bir ara kamuoyunu ciddi bir şekilde meşgul etmişti. Gölün yanına 12 metrelik yol açılmış. Bu yol açıldığı için sel ve heyelan baskınlarını önlemek için de bu yüzkarası duvarı inşa etmişler. Uzmanlar tarafından bu duvarın gölün ekosistemini bozduğu söylenmekte. Çirkinlik abidesi bu duvarın görüntüsünü biraz olsun güzelleştirmek için, duvarın tamamını sarmaşık ile kaplamaya karar vermişler. Makyaj yapılacak yani. Çirkin duvar yoktur, az sarmaşık vardır... Uzungöl'den yukarıya, Yente Yaylasına çıkıyoruz. Yol o kadar dar ki, karşıdan araba gelmemesi içİn dua ediyoruz.



70-80 metrelik uçurum kenarında süratlice gidiyoruz. Sağ tarafa oturmakla hata ettim. Uçurum kenarında gitmek iyi degil. Sonunda arkadaşım yer değiştirmek istedi, kurtuldum. Tırmandıkça yine ağaçlar bitmeye başladı. Buralar TV'de ya da resimlerde gördüğümüz Alp'lere daha çok benziyor. Uçurumların yüksekliğinden bahsetmek gerekirse, coğu arkadaşlar artık bakamayacak duruma geldi. Yok biz şöför falan değiliz. Bu nasıl araba sürmektir böyle, helal olsun. Yente yaylası,dünkü gördüğümüz yukarı Kavrun'dan daha iyiydi. Hava güneşli ama soğuğu hissediyorsunuz. İsmail'le birlikte küçük bir tepeye tırmandık. Ciğerlerimiz tepede kaldı. Bir tek ağızdan solunum yapılmıyormuş, öğrendik;)


Aşağı inerken Uzungöl'ü yukarıdan resimledik. Manzara inanılmazdı. Zaten resimlerin bir kısmını facebook'a koyuyorum. Yoldan inerken karsıdan gelen kamyonete yol verdik. Biz uçurum kenarındaydık. Abartmıyorum uçurumla aramızda 20-30 cm. Kaldı. Minibüsten buram buram ayet-el kursi kokuları çıkıyordu. İnan kardeşlerde yemeğimizi yedik.
Rize fasulyesi yedik ama fasulideki gibi değildi. Güzel değildi. Uzungöl yürüyüş için ideal bir parkur. Doğası güzel ama resimlerde daha güzel çıkıyor. Buraya gelirken resimlerin beklentinizi yükseltmesine müsaade etmeyin. Saat 13.30 ve biz Ovit geçidine doğru yola çıkıyoruz. Yukarıya çıkış iki buçuk saat sürüyor, iniş de bir o kadar sürüyor. Bakalım gittiğimize değecek mi? Laz fıkraları anlatan bir cd dinliyoruz yolda. İkizdere vadisinin içlerine doğru giriyoruz artık ve inanın ki göğsümüz daralıyor. Hidroelektrik santrali için vadi katlediliyor. Güneşin ve rüzgarin bu kadar çok olduğu bir Ülkede hala hidroelektrik santrali yapma inadı niye, anlayamıyoruz. Bu kadar güzel bir vadi, inşaat alanına dönmüş. Yazıklar olsun, diyecek baska bir şey yok. İki gün önce yine buraya gelmeye çalışmıştık, heyelan yüzünden gelememiştik. Bugün heyelanın izlerini görüyoruz. Bazı yerlerde geçiş tek şerit üzerinden veriliyor. Güneyce beldesinden geçiyoruz. Burada erkekler calışmaz, kadınlar çalışıyor. Beldenin ana caddesinde sağlı sollu kahveler var. Erkekler kahvede oturuyor kadınlar çalışıyor. Rehberimiz kahvelere fikir kulübü diyorlar. Fikir üretiyorlarmış kadınlar çalışırken.

İkizdere boyunca ilerliyoruz. İki derenin birleşmesinde oluşuyor. Bu dereler ; Cimil ve Çamlık dereleri. Bu yüzden İkizdere diyorlar. İkizdere'ye girdik. Üç büyük aile yaşıyor burada. Bunlardan en tanınmış olanları Ekşioğulları ve Biberoğulları. İkizdere, Türkiye'de dağ horozunun yaşadığı tek yer. Tepelerde kar daha geç eridiği için zamanla bu karda ufak ufak kurtcuklar ürüyor. Dağ horozu bu kurtçukları yiyerek besleniyor. Son zamanlarda yanlış avlanma yüzünden nesilleri tükenmeye yüz tutmuş. Vakti zamanında buraya Hollanda'lı turistler geliyor. Köylüler bunların elindeki broşürlerde dağ horozunun resmini görüyorlar. Bu horozun burada yaşadığını söyluyorlar. Boylece dağ horozunun İkizderede yaşadığı Dünya kamuoyuna duyruluyor.


İkizdere de yanyana iki cami var. İki ekşioğulları'ndan vatandaş kavga ediyorlar. Biri diğerine 'Bundan sonra senin gittiğin camiye bile gitmem' diyor. Ve cami yaptırıyor. Hatta yanyana köprüler bile var. Kavga ediyorlar ve yeni köprü yaptırıyorlar. Aslında bugun sıkıcı geçti. Çünkü uzun süreler otobuste kaldık.


Ovit geçidi Erzurum ile Rize'yi birbirine bağlayan bir geçittir. Ovit geçidinden hemen sonra İspir geliyor. Dört saatlik bir yolculuktan sonra Erzuruma varılıyor. Ovit geçidinin yüksekligi 2600 metre. Bu turda çıktığımız en yüksek rakım.


Anzer balının üretildiği karakovanlara geliyoruz. Arıcılıkta iki türlü kovan vardır. Birincisi fenni kovan ki bu kovana arıcılar müdahale edebilir, arılara şeker verebilirler. Diğeri ise kara kovan balcılığı. Kara kovanlar kestane agacından küp şeklinde yapılır. Kestane agacının özsuyu kovanı karartır. Bu kovanlara bir kaç delik açılır. Arılar bu delikten girer ve bal yaparlar. Bu ballar ağustos ayının ikinci haftası sağma yöntemiyle toplanır. Anzer balı için kafkas arıları kullanılır. Sebebi, bu arıların boruları daha uzun, daha dayanıklı ve bir de uçuş menzili diğer arıların iki kilometreyken, kafkas arılarının altı metredir. Anzer balında yaklaşık 350-400 polen ceşidi vardır. Bunun yaklaşık 80 ceşidi sadece anzerde yetişen çiçeklerindir. Burada toplanan ballardan numuneler Hacettepe'ye gider ve tahlil edilir. İçinde şeker varsa burada tespit edilir. Eğer orjnal bal ise Çiçekliköyü tarım kooperatifi etiketiyle satılır. Satılır dediysem de bulamayız, çünkü büyük bir kısmı ihrac ediliyor, geri kalanlara da ulaşabilmek icin nüfuslu tanıdıklarımızın olması gerekir. Geçen sene bulabilenler için kilosu 450 TL. den satılmış. Karakovanlar uçurumun dik yamacına yerleştirilmiş halde duruyor. Ovit geçidinde yapabileceğimiz en büyük hatayı yaptık. Siste buzul gölüne gitmeye çalıştık. Belli bir noktaya kadar grupla gittik. Grubun başı sonunu görmüyordu. Görüş mesafesi neredeyse beş metreye düştü. Rehberimiz gölü bulamadı, Ufaktan bir kaybolma krizleri yaşadık. Sonunda toparlanabildik. Hepimiz donmuş bir şekilde otobüse koştuk. Yok bu Ultimate survival durumları bize göre değil, en azından bana göre değil.




Yol üzerinde bir kahvede mola verdik, sıcak çaylar iyi geldi. Biraz da gülelim... Tabi bu kadar soğuğu yedikten sonra herkesin tuvaleti geldi. Ovit geçidinden dönerken herkes soğuktan donmuşken ihtiyaç molası verdik. Tuvalete doğru koşuyoruz. Erkeklerde ilk ben yaklaşıyorum WC'ye. Önümde iki hanım arkadaş var ama tuvalete geldiğimde erkekler tuvaletinin ikisinin de kapısı kapandı. Ben "Arkadaşlar yanlış tuvalettesiniz" dedim. Hanimlardan biri çıktı. Diğer arkadaşımızın verdiği cevap aynen şöyle; " Çook geç". Tabii arkadan bir sürü erkek geldi tuvalete. Bu hanım arkadaşımızın tuvaletten kaçarak çıkmasını görmeniz lazımdı. Neyse gün en azından problemsiz bir şekilde bitmek uzere. İstikamet Trabzon. Bu gece Trabzon'da konaklıyoruz ama sanırım gruptan bir çok kişi hastalanabilir. Bugünümüz de böyle bitti.

1 yorum:

  1. Bizimle günlüğünüzü ve resmlerinizi paylaştığınız için teşekkür edriz.ets41 grubumuzun biraraya gelmesi dileğiyle...

    YanıtlaSil